Tuesday, October 23, 2018

Ekim 2018 Istanbul Seyahati

Uzun bi aradan sonra seyahatlerimi uzun kisa kucuk buyuk ayirt etmeden yazmaya niyetlendim. Fusun'la birbirimizi yurumede oldugu gibi yazmada da motive edelim diye konustuk :)
Daha sonra donup dusundugumde fotograflar da olmasa cok az ayrintiyi hatirlayabiliyorum. Oysa ki yazinca hele tazeyken yazinca bircok tat koku ses de henuz unutulmamis oluyor.

Iste son Istabul seyahatimde yari turist yari yerli yasadiklarim:

Konser: 
Can Gox: Beyoglu Performans Merkezinde Can Gox konserine gittik Firat'la. Kapidan aldigimiz icin daha yuksekti bilet fiyatlari. Icerisi cok kalabalik degil, mekan cok buyuk degil ve tepesi acik oldugu icin gayet ferah, nefes almalik. Bence tam konserlik, onlere gitmeden sahneyi rahatca duyabilecegin, dans edebilecegin hos bi yer. Can Gox soyledikce ve ben Tuborglari huplettikce, baya cakirkeyif oldum. Cok dans ettim, simardim, Firat beni bol bol videoya cekti. Konser bittiginde kimse bis yapmadi, pat diye bitti, ben hala dans etmek istiyordum.
Cikista Beyoglunda biraz yuruduk. Nevizade tarafinda gencler yine canli neseli konusup egleniyorlardi. Evet bazi dukkanlar bol avizeli, isikli, arabikti ama genel hatlariyla huzunlu terkedilmis gelmedi bana en azindan Galatasaray-Tunel tarafi. Firat'la eski mekanlari, yeni mekanlari teftis ettik, canim cigerim erken kapatmisti. Londra Otelinin icini gezdik, muze gibiydi, lobisi, icki bari bombos, eski esyalar, orda cekilen dizilerin fotolari, baya nostaljikti. Arabamizi eskiden oldugu gibi Tuyapin ordaki otoparka koymustuk. Karsiya gecip Ebru'nun bahsettigi Bostancidaki Ozcan Durumu bulduk. Tam kapatmak uzereyken yakaladik. Bacasi cekmeyen mangalda yaptigi durumler baya lezzetliydi.  Sait Faik kitaplarindan firlama bi insana benzettim Ozcan'i. Ama yerini cok zor bulduk.


Manga: Aslinda bu aksam Kayikhane'de de Mor ve Otesi ve baska gruplar cikiyor. Ama biz gurupca dans etmek istiyoruz. O yuzden ver elini  Besiktas Dorock. Hos Besiktas'a varana kadar baya mesakkatli yollardan geldik. Metro icin arabayi ters bi yere birakinca, acaip yollardan Goztepe'ye kadar yuruduk, sanirim sonra da metro degil minibusle indik Kadikoye. Fus, Mit, Sibel, Fir ve ben once Besiktas Ahtapot'da bulustuk. Izgara palamut guzeldi, Sibel ve Fir tavada aldilar. Besiktas full, heryer dolu, fikir fikir. Besiktas Dorock icin avluya acilan bi araliktan gecince sasirdim. Kocaman bir mekan, birahaneler cosmus hem Besiktas'da hem Kadikoy'de. Sibel önden biletlerimizi aldigindan direkt geciyoruz iceri, disarda kalan bissuru insan var. Burasi cok daha buyuk bir konser mekani, sahneyi goremiyorum. Mangayi sadece dinliyoruz ve biraz sikisik halde dans ediyoruz. Arkadaki genclerle, ve bi kizla da muhabbet ediyorum, onlar da sadece bir albumu biliyorlar, guluyoruz. Cikarken bir grup Sezen'den beni yaki soylemeye basliyor, herkes katiliyor sarkiya, oylece iniyoruz merdivenlerden disari. Temiz hava mis gibi geliyor.

Tiyatro: 
Limon*5: Dot'un oyunu. Sibel de son dakika gelmeye karar verdi. Manga grubu yine birlikteyiz. Oncesinde Kanyon'da bulustuk, bi gazeteci gorduk. Adamin ve yeni sevgilisinin hakkinda konusurken(ben de hic sevmem bu adami:) yakalandik. Meger onlar da ayni oyuna geliyolarmis, asansorde de yine pot kirdik. Adam baya huzursuz oldu, biz de gulduk hehee. Oyun guzeldi, Firat Edinburg'dan gelen tiyatrocularla ve yazistigi Aysegul'le baya muhabbet etti, sosyallesti. Sasirdik.
Az kelimeyle cok sey anlatmak, kelimeler ne kadar onemli ya da onemli mi? gibi guzel meselelere degindi. Yonetmen de vardi oyunda ve izlerken cok egleniyordu.


Kral Lear: Oyun atolyesinin yeni oyunu. Mail gelince hemen 2 bilet almistim. Ablamla gittik. Ablam cok hastaydi aslinda ama yine de geldi. Hava da soguktu, ruzgarliydi. Oyun beklenildigi gibi cok iyi. Shakespeare Haluk Bilginer'in elinde sikici ve anlasilmaz olmaktan cikiyor. Cok guzel oynadi Kral Lear'i.

Sinema:
Museo: Filmekimine denk geldim, ama bi turlu gidemedim. Cumartesi gunu Sibel'le Beyoglu Galatasaray'da bulustuk. Ben Karakoy uzerinden geldim. Eski tunel kapaliydi, otobusle Sishaneye ciktim. Galata kulesini seyrederek, Galatasaray'a dogru yurudum. Fena kalabalikti. Sibel'le YKY'nin icinde bulustuk. Akdeniz Heykelini seyrettik, yerine cok yakismis, acmis kollarini vakur bir sekilde meydana bakiyor. Meydani tomalar, polisler kapatmis, oturuma izin vermiyorlar. Bu hengamenin icinde Ara Cafe sakin, guzel muzigiyle iceri davet etti bizi. Lutfen boyle yerler kalsin, nefes versin bize, guzel Istanbul fotolari ruhumuzu sarsin.


Gelelim filme. Museo. Meger Sibel pek severmis basrol oyuncusunu. Ama adini ezberlemesi zor: Gael Garcia Bernal. Hatta bi dizisi varmis, Mozart in the jungle, orda seyret bi de sen O'nu dedi. Bunlari konusurken bilet kuyrugundayiz. Sira bize geldi. Merdiven bileti diye bir bilet satiyolar, nasil yani merdivende mi oturucaz, hadi neyse alalim dedim. Yukarda en son merdiven biletlileri aldilar iceri, biz de klasik festival seyircisinin telasini, sakarligini, muhabbetini seyredip eglendik. Neyseki bos koltuk bulup oturduk. Atlas Sinemasi yine ayni, yine guzel:) Film gercek bi hikayeden esinlenmis. 1985'de gerceklesen bir muze soygunu. Yonetmeni de begendik, ben Gueros adli filmini de seyretmistim. https://www.imdb.com/title/tt4958448/?ref_=nv_sr_1

Gezinti:
Burgazada: Sonunda Sait Faik muzesine gidiyorum. Babam annem Efe ve ben. Sait Faik'in yasadigi ev. En sevdigim hikayecilerden. Orhan Veli'nin arkadasi Sait. Muze ev tahminimden daha guzel olmus. Duvarda Sait Faik'i anlatan yazilar, fotograflar. Daha once hic gormedigim fotograflarini goruyorum, yuzu baska baska hallerde. Yazi masasi, okudugu kitaplar, sapkasi, balik tutmak icin takimlari gibi kisisel esyalari var. Cati katindaki bir odayi, minik cekmecelerle donatmislar. Her bir cekmecede, O'na yazilan ya da O'nun yazdigi mektup/kartpostal var. Adresi Sait Faik, hikayeci, Burgazada. Ne guzel:) Muze dukkani daha ozenli olabilir, calisanlar daha ilgili tatli olabilir. Okullar baya ilgi gosteriyor, ucretsiz.


Kuzguncuk: Yillardir Ismet Baba'ya geliriz ancak Kuzguncuk'daki Icadiye caddesini boylu boyunca bu sefer yurudum. Firat bir cafede dinlenirken, ben gezindim.Kuzguncuk bostanini gordum, karsisinda buyuk bir kilise ve heybetli kulesi var. Bir suru ufak tefek dukkan cafe var. Nail kitabevi burdaymis. Bir yer dikkatimi cekiyor, Polat Ciftligi diye okuyorum. Aksaminda Ismet baba'da Zeynep'in annesine cok benzettigim bir kadin goruyorum. O gece eve gelince, Zeynep'in facebookuna bakip anliyorum ki o butik cafe O'nun , Pulat Ciftligi ve kendisi Silivri'de babadan kalan araziyi isletmeye baslamis. Zeynep'e yazmaya, merhaba demeye niyetleniyorum.
Ismet baba'da Gokhan yine bizi cok guzel agirliyor, ilk defa fotograf cekiyoruz birlikte. Bir turist var yan masamizda, neyi nasil yiyecegini bilmeyen. O'nunla egleniyoruz. Iyi ki Suna ya da baska bi yere degil, Ismet Baba'ya gelmisiz bu aksam. Burasi bizim evimiz gibi.


Kadikoy: Gezinmekten, yurumekten, ayni seyleri tekrar tekrar yapmaktan bikmayacagim yer. Efe ve Firat'la indik. Eski Brezilyalilar'in yerinde simdi Tatar Salim var. Orda doner yedik, tam da donerin karsisinda oturduk, ustayi seyrettik, bazen odun atiyor, bazen kapaklarla oynayip, alevi kisiyor, incecik kesiyor. Efe'ye garson yine kucuk hanim diye hitap etti, Efe artik takilmiyor bu garsonlara, gulup geciyoruz. Sonra Fir kahve'de calisirken, ben Efe'yi Akmar pasajina goturuyorum. Ordan bir Nirvana, bi Metallica tisortu aliyor. O kadar cok tisort arasindan, en sade olanlari secip, satici abiyi bile sasirtiyor. Kostebek'e ugruyoruz. Ordan da basket tisortleri bulup seviniyor. Ciya'da Musa'yi gorup, Efe'ye gosteriyorum. Netflix'de daha fit gorunuyor diyor. Is Bankasi Yayinlarina giriyoruz, burayi biliyor, Monre Cristo'yu aliyor. Ben de Mephisto'dan 2 kitap aliyorum, Erlend Loe ve Patti Smith. Fir'in yanina gidip kahve cay internet yapip dinleniyoruz. Kadikoy Efe icin ne ifade ediyor acaba?

Ben baska bir Kadikoy aksami, tek basimayim. Besiktas'dan Kadikoy'e vapurla gecmisim.Ama ne vapur. En guzeli, en ust katinda da terasi olan ve tepenin acik oldugu vapur. gidip one oturmusum, Istanbul'u aksam vakti seyretmisim, icimden bi sarkilar gecmis, yanimdaki 2 gencin sigara dumani bile iyi gelmis, bi sagima bakiyorum, bi soluma, isikli Istanbul tam onumde.
Hic acele etmeden inip, once Halil'de ilk kez peynirli pide yedim, ardindan lahmacun ve bi daha pide. Karnimi bi guzel doyurdum. Ordan biraz dolanayim diyerek, eski antikacilar sokagina girdim. Her yer Ayi, Fil gibi biracilarla dolmus, klasik kahvede bile teyzeler oturmus, ya kahve iciyor ya okey oynuyor. Herkes sokakta, disarda, hayatin icinde gibi hissediyorum.
Shaft'in yerine acilan caz yapilan yere bakinip bulamadim, sormadim da. Oyle sokaklarda yuruyup bakinip eve dondum.

Annemle Kozyatagi: Istanbul'a benimle ayni gun koyden geldi annemle babam. Birlikte 2-3 gunluk ufak bir gezi bile planlamistik Iznik'e dogru. Ama babamin yayla isleri cikinca donmek zorunda kaldi. Ben de annemle bas basa kaldim. Annecigim'le yakin civarda ufak yuruyusler yaptik. Kozyataginda Defne Parkina goturdu beni, Curi parkinda sabah yuruyusu cayi yaptik, Bagdat caddesinde Misirli'yi bulacagiz diye 2 tur attik, arada Saray'da dinlenip keskul  yedik.
Inci'yle birlikte, Moda'da Ozlem'in yanina gittik, Devrim de ordaydi. Cok mutlu olduk. Annem cok tatliydi, eski anilara daldik. Benim niyetim Moda'da yemek yemekti ama palamut alip eve giderek noktaladik gunu. Baska bir gun, Fenerbahce parkina gittik, Inci ile birlikte. Annem ciceklere daldi. Baraka'ya gittik,  tam denizin dibi. Eski salas havasi yok, yenilenmis, buyumus. Bi kahve ictim. Cok az insan var, hava da gunesli. Ah bi de Inci hasta olmasa, daha keyif alacagiz.


KokoMusti: Ayri bi basligi hakediyor. Bu sefer o kadar cok gittim ki. Babamla iskembe icerek basladim. Madem donuyordu koye, bari bi kelle paca iceydi di mi. Babam begendi kelle pacasini, hos paca yok icinde dedi.
Sonra, Fuslerle, Fir'la, Efe ve Defne'yle sinema ckisinda, tek basima gibi degisik kombinlerde gidip iskembe, kelle paca, kokorec ile boyandim. Bu kadar cok gitmemdeki bir sebep de disarida agac altinda kurduklari tahta masalardi. Temiz, guzel, kucuk ve lezzetli, daha ne isterim.

Kazasker: Baharatcisi, kasabi, tuhafiyeci (Erdem), zuccaciyesi ve daha bir cok dukkani ve esnafiyla yasayan bir mahalle. KokoMusti de burda, etli ekmekci de. Eskiden Altin Kek de vardi. Ilker pastanesi isim degistirmis, yine zeytinli acmasi guzel. Fusun'un mahallesi aslinda. Bi sabah borekleri, acmalari alip, yakindaki parka gittik hep birlikte. Bufeden caylar geldi, bankin onune bi ufak masa bi de sandalye cektik kenardan ;) Zubeyde parki sanirim.
Fusun en son beni cok guzel bir cafeye goturdu, Bistro Coffee Shop diye. Hem kafa dinleme, hem calisma hem bulusma mekani. Icinde harika kitaplar var. Insanin yasadigi evden disari adim attiginda etrafinda sevdigi seyler gormesi ne guzel.

Kilic Ali Pasa Hamami: Fusun ve Banu ile uzun zamandir istedigim hamama gittim. Seni bi kapidan alip, bi guzel yikayip mis gibi baska bi kapidan sogukluga birakiyorlar. Cok memnun kaldim. Tertemiz ve cok iyi servis. Soguklukta Banu Fransiz yapimi hamam cayi icti. Olur mu oyle sey dedik, tadini da begenmedi Banu. Eski musteri indirimini de yetersiz bulduk, o ayri. Fusun bana dogumgunu hedyesi yapti hamami. Walla pek guzel geldi, Fusun'um tesekkurler.
Cikista, Karakoy lokantasinda palamut yedik. Porsiyon kucukti ama acaip lezzetliydi. Aralik'da Istanbul'a gidince Firat'i da goturcem buraya. Eski Istanbul zamanlarina isinlanmis gibi oluyorsun bu lokantada. Daha sik gelinebilir.
Karakoy vapur iskelesini yeni yapmislar ama cok koyu ve insanin icini karartan bi mimari. Halbuki Kadikoy'deki iskeleleri ne guzel yenilediler.


Aralik'da gorusmek uzere Istanbul...

Not: Fusun ile Kazasker ve Koko Musti fotolarim yok, not aldim.