Monday, August 20, 2012

My Woodstock



İlk kez yatılı açık hava festivaline katılacaktım, çok heyecanlıydım. Efe Fırat ve ben çadırımızı kuracak, fermuarını çekip Placebo dinleyecek, geri gelip sızacaktık.

Tepeden Gampel festival alanı
Tam da Patti Smith’in 'Çoluk Çocuk' adlı kitabını okuyorum. Patti  öyle güzel, sade bir sinema diliyle yazmış ki , okudukça 68’li yılları daha çok seviyorum, gözümde canlandırabiliyorum, Chelsea Hotel'de kalıyorum, o dönemin müziklerini tarıyorum yeniden. Youtube’dan eski röportajları seyrediyorum. Patti çok matrak bir kadınmış. ‘’ Kahkahalar. Hayatta kalabilmek için önemli bir malzeme. Ve biz sık sık kahkaha atardık.’’  Woodstock’ın yapıldığı 1969 yılında, Patti  Chelsea Hotel’de kalıyor. Ancak henüz, sadece şiir yazmayla boğuşan 22 yaşında bir kız.  ‘’ Ancak otelin kendine has dünyasına öylesine kapılmıştım ki ne festivalden, ne de festivalin ne anlama geldiğinden haberdardım.’’


Woodstock 15-16-17 Ağustos 1969’da yapılmış, bizim Gampel 16-19 Ağustos’da, iyiye işaret diyerek çıktık yola.
Önce  Bob Dylan dinleyerek başlayan araba yolculuğumuz, Efe’nin isteğiyle Teoman’la devam etti. Sonra Efe uyudu. Daha önce hiç geçmediğimiz yollardan geçip Gampel’a doğru yol alıyorduk. Yüksek karlı dağların yamacına kurulmus minik köylerden geçtik. Burası Wallis bölgesiymiş İsvicre’nin. Navigasyonumuzun az kilometreye çok zaman vermesini önce virajlı tek gidiş gelişli dar yollara verdik. Ancak daha sonra şaşkın bakışlarımız altında arabamızı bir trene bindirdik. Uzun, zifiri  karanlık bir tünelden arabalı trenle geçtik.  Acaip bi duygu: Arabadasın, araba duruyor, tren gidiyor, araba gidiyo gibi ama şoförün gözler kapalı, çuf çuf sesleri geliyor… Hmmm iyi ki çıkmişız bu yolculuğa!
Ve Gampel aşağılarda bizi bekliyor. Arabayı park edip, eşyalarımızla festival alanına giden otobüse atlıyoruz.   Festival alanına girince çoktan kurulmuş olan çadır kalabalığının içinde kendimize  10 metrekare kadar bir yer arıyoruz. Her renkten boy boy yüzlerce çadır var etrafta.  Dolap kadar buzluklarla biralar taşıyolar, herkes bikinili, hava sıcak, ben niye getirmedim ki. Demek Avrupa gençliği böyle eğleniyor. Woodstock havasına iyice giriyorum.
iyi iş çıkardık :)


 Çadırımızı güzelce kurup bir zafer edasıyla yiyecek alanına yöneldik. Sonra ana ve yan sahnelerin kurulduğu, konserin olacağı alana girdik. Burası büyük bir panayır yerine benziyordu. Daha saat 6 olmasına rağmen, uzaklarda canlı bir grubun sesi, diğer seslere karışıyordu. İçerde lünapark bile vardı, alışveriş caddesi, yeme içme alanları ve bir sürü disko-bar. Hepsinden farklı müzikler ortada buluşunca 2 tur atıp dönüp dinlenelim kararı aldık.  Promosyoncu ablalardan aldığımız su tabancasıyla Efe baya bi eğlendi. Minik mavi çadırımız bizi uykuya çağırıyordu.
komşularla su savaşı yaptık!

Akşam olunca tekrar panayır alanına gittik. Millet latin müziğiyle dans ederken, disko disko zıplarken benim gibi eski bir rockçı Placebo dinlemek için gelmiş hahahaha….Daha konsere 1,5 saat vardı ve biz bu gürültü işkencesinden nasıl kurtuluruz derdindeydik ama yapacak bir şey yoktu. Neyse ki Placebo tam zamanında çıkıyor sahneye. İlk 2 şarkı sevdiğimizden. Efe olunca tabii biraz gerilerden ama yüksek bir yerden seyrettik. Yine de içimden sahneye yakın olabilseydim keşke diye geçirdim.  Benim ve Efe’nin favori şarkılarını çaldılar ama Fırat’ınkini çalmadılar. Efe bazı bazı bazı bakmadı, yattı, sıkıldı, bi Rammstein heyecanı yoktu zaten başından beri kendisinde ama yine de şarkısı çalınca gözleri parladı!
işte festivalin en küçük rockçısı:)
Placebo çaldı ve gitti, baterist abiyi beğendim, Brian’ın seyirciyle hiç işi olmadı, çok az iletişim kurdu. Aslında bu seyirciye bu konser. Düşündüm ki ben Placebo olsam böyle bir festivalde çalmam.  Ya da açık hava festivalinin olayı bu, ben yeni gördüm. 
Efe’yle ortak kullanılan duş-tuvaletlerde dişimizi fırçaladık, buz gibi sudan içtik, şişelerimizi ve su tabancalarimizi doldurduk. Woodstock’da nasıldı bilmiyorum ama 1 franka girdiğimiz tuvaletler gayet temiz ve düzenliydi.
çadırı söküyoz, gitme zamanı.
Fırat horlarken, Efe’yle çadırda biraz oynaştık, Efe fenerinin işe yaradığını görünce çok iyi hissetti. Gece hayret edilecek kadar soğudu hava, donan burnumu Efe’nin sırtına gömüp biraz ısındım. Ama üşümekten uyuyamadım. Çadır ve kamp hayatıyla ilgili eksiklerimizi bir bir not ettim! Sabah her yerim tutulmuş şekilde uyandım. Fırat çoktan kalkmıştı, biz de Efe’yle hızla temiz ve güzel tuvaletimize doğru koşturduk. Bir de ne görelim: tüm Avrupa gençliği almış şampuanını, makyaj çantasını sabırla kuyrukta sıra beklemekte. Tuvalet duş ayrı kuyruklar mı biz sadece çiş yapıcaz burada mı bekliycem gibi sorularla sarstım kendimi, sonra direkt kasaya gidip Efe’yi işaret edip 1 frankı verip girdik içeri.  Buz gibi suyla yüzümüzü yıkadık. Duşsuz uyanamayan gençliğe el sallayıp Gampel’e veda ettik.

elveda Gampel...
Bizim Gampel ile Patti’nin Woodstock'u arasındaki tek ortaklık Ağustos ortasında olmalarıydı..
 Ailece güzel bir macera yaşadık. İyi bir çadır ve uyku tulumuyla kalınmayacak yer yoktur artık bizim için.

2 comments:

  1. çok keyifli bir yazı olmuş edim, ilk okuduğumda yorum yapamamıştım, aldın götürdün beni başka diyarlara...
    yedigöller'den sonraki çadır maceranız daha eğlenceli olmuş gördüğüm kadarıyla:)
    patti smith de çok iyi bir döneme denkgelmiş!
    placebo'dan bir şarkı da yakışırdı bu yazıya, koysana;)
    bir dahakine biz de gelelim...

    ReplyDelete
  2. pirensimin sarkisi gelsin ozzman:

    http://youtu.be/FOBeubfr-xY

    ReplyDelete