Monday, April 29, 2013

Cadaques

Bu dünyadan kopmak istersen, telaşlarından, dertlerinden uzaklaşmak istersen, bir filmin içindeymişsin gibi hissetmek istersen caDAques'e git!

Cadaques Dali'nin küçüklüğünde yazları tatile geldiği, daha sonra karısı Gala ile yerleşip 52 yıl yaşadığı, rüzgarından, kayalarından, denizinden, ışığından, ulaşılmazlığından, ıssızlığından etkilendiği balıkçı köyü.

Barcelona'dan kiraladığımız araba ile yollardayız. Kendime şöyle ayrıntılı güzel bir Avrupa karayolları haritası hala almadığım için kızıyorum.
Yollar gayet düz ve hızlı, böyle giderse 1 saate ordayız diye planlayıp, navigasyona karşı 1-0 galip havası atarken, Roses denen yere tosluyoruz. Zira Roses-Cadaques arası bir kaç dağ çıkıp ineceğimizi bilmiyorduk virajlı vrajlı.10 km yarım saat sürünce Cadaques'i merkez yapıp etrafı gezeyim fikri de pek mantıklı olmuyor ama olan oldu bi kere!

Cadaques'e girip, otelin yoluna doğru giderken, ilk görüşte ısınıyor içim. Isınıyor mecazi anlamda , zira hava çok rüzgarlı ve soğuk. Ama arabayla kıvrılarak yokuş bir yoldan yukarı doğru çıkarken, sağımda gördüğüm deniz bana o kadar yakın ki, arabadan elimi çıkarıp aşağı sarkıtsam değicem.  Otelimiz  gayet şirin, mavi, girişinde müthiş bir Cadaques resmi asılmış, balkondan bakınca bembeyaz köyü seyredebileceğin bir manzara.


Açız ve benim elimde nerde yenir, nereye gidilir listesi var tabii ki. Yine aynı hafif kıvrımlı yoldan aşağıya doğru yürüyoruz bu sefer köye. Meydanda yan yana dizilmiş restoranlar arasında benim aradığım yok, başka bir yerin garsonuna soruyorum. Meğer adı değişmiş ve suşici olmuş. Gerisin geri aynı garsonun cafesine giriyoruz.
İçerisi oldukça sürreal! ya da yeni öğrendiğim deyişle 'Dalinian' . Cafenin adını da bi türlü çıkaramıyoruz önümüzdeki servis kağıdının üstündeki logosundan. Sanırım güzel bi yere geldik şansımıza deyip menüyü açıyoruz. Tapaslar tatlı tatlı gülümsüyorlar, bazılarını biliyoruz, bazılarını hiiç anlamıyoruz ama deniycez. Bu arada menünün girişindeki açıklamadan anlıyorum ki bu mekan başta Dali olmak üzere, artistlerin toplandığı ünlü L'Hostalmiş ve logosunu da bizim Dali tasarlamış, altına da imzasını atmış ama biz açlıktan görememişiz.Bir film de çekilmiş içinde, hayır Endülüs Köpeği değil :) Belliydi ama özel bi yer olduğu deyip tapaslara gömülüyoruz, cerveza eşliğinde :)

Aşağıdakilerden hangisi aynı gruba ait değildir, sırıtır?
a-İspanya
b- Costa Brava
c-Cadaques
d-Yağmur
e-Hiçbiri

Bilemediniz. Doğru cevap e-Hiçbiri olacaktı. Nitekim tüm tatil boyunca yağmur, rüzgar çok az duracak, sabah güneşi ile yetinecektik.
Gelirken yolda, Roses'da bir Çin marketinden edindiğimiz şemsiye ve yağmurluklarımızı kuşanıp Dali'nin müze olan evine gidiyoruz. Port Lligat araba ile 5 dakika.

 Tam da kendisine yakışır şekilde sürreal bir ev.
 Dali 1930'da ilk balıkçı barınağını aldığında ne elektrik ne su varmış. Zamanla 8 tane balıkçı barınağını birleştirerek, labirent şeklinde oyuncaklı bir ev meydana getirmiş. Minik merdivenlerle inişli çıkışlı, arada pasajlar, bağlantılar, gizli bölmeler, bahçe, havuz,  mangal yeri, adeta evin kendisi sanat eseri. Çalışma odası veya uzun yemek masasının penceresinden sanki onun resimlerinden birini seyrediyorsunuz, müthiş bir deniz ve kara manzarası.
Dikkatimi çekti, yatak odalarında ayrı 2 büyük yatak ve ayrı banyoları var. Çok sevdiği kuğularını da donmuş olarak görmek ürkütücüydü.  Gala ölene kadar bu evde birlikte yaşamışlar. Tam 52 yıl. Gala ölünce Dali de çekip gitmiş. Büyük aşk! Bu arada bilmeyenlere dedikodu: Gala ile tanıştıklarında kendisi Paul Eluard'ın karısıydı.





Daha fazla bilgi için:
www.salvador-dali.org











Ertesi gün yaklaşık 15 sene önce gittiğimiz Figueras'a bu kez Efe'yle beraber gittik. Dali'nin evi kadar etkileyici olmasa da Efe kitaplarda görüp okuduğu,  belediye binasından bozma, tepesinde yumurtalar, üzerinde ekmekler yapışık müzeyi gördü. En sevdiği resim olan  Galatea of the Spheres'in önünde foto istedi.



 Kendisine akan saatlerden bir tane aldı hatıra olarak.15 sene önce müzenin etrafı bomboştu değil mi diye sorguladık Fırat'la. Figueras'da da deli gibi yağmur yağdı ve Efe'ye bir mont alıp evimize yani Cadaques'e dönmek üzere arabaya atladık.
Yolda, dağların tepesinde durup biraz doğa molası verdik. Patikadan aşağı yürüyünce eskiden yapılmış yolları gördük. Koyu renkli yassı taşları üstüste koyup göğüs hizasında duvarlar örmüşler iki taraflı.
Deli sabır işi. 'Dry stone walls' deniyormuş. Mis gibi kokan dağ çiçekleri toplayıp devam ettik.

Akşam için hem yemek yenilecek hem de maç seyredebilinecek bi yer aradık ve bu sayede mükemmel Katalan ailesiyle tanıştık. Casa Anita'dan içeri girip televizyon var mı diye sorunca önce bi şaşırdı iriyarı garson, sonra (sanırım) annesiyle bişeyler konuştu ve ana restoran değil ama yandaki barda oturursak olur dedi.Akşam, ana restoranın içinden geçip, bara yöneldiğimizde kocaman bir masanın ucuna hazırlanmış 3 kişilik servis ve masanın karşısında masadan daha büyük bir projektör görünce viva ispanya çığlıkları atacaktık. Katalanlar ve tabii ki bizim garson  Madrid maçıyla hiiiç mi hiç ilgilenmiyorlar. Efe ise Ronaldo formasıyla Galatasaray'a karşı Real Madrid'i tutuyor. Gözümüz bi maçta, bi garsonun bize sormadan pıt pıt getirdiği tapaslarda. Kraliçe, kral ve prens gibi hissediyoruz resmen.

3. ve son gün yağmur da durunca önce deniz kenarında çıplak ayaklarla uzun bir kahvaltı yaptık. Bu sefer çay yerine 'cortado'. Yani espresso üstüne süt !  Evden köye doğru yol boyunca gördüğüm kayıklara, renklerine, duruşlarına baka baka, söylene söylene yürüdüm. Kayıkların yaşadığı bi köydeydim :)  Öğrendiğim kadarıyla eskiden erkekler balık avcılığı veya gemicilik gibi nedenlerden köyden uzaklaştıklarından köyü gerideki kadınlar yönetirmiş ve kadınlar köy hayatında çok güçlü ve önemli bir yere sahipmiş. Evlerin isimleri veya ailenin soyadı kadından alınırmış. Kocalar eşlerine saygı belirtisi olarak kayıklara kadınlarının isimlerini verirmiş. Kafalarında büyük fıçılar taşıyan kadın figürü şimdi Cadaquez'in simgelerinden.



 Cadaquez'de sahil boyu, kıvrım kıvrım akıp giden, arada bir sürü ufak limanı olan yoldan yürüyelim dedik. Efe ajancılık oyununa kaptırıp dere tepe tırmandı, kayalıkların altından girdi, üstünden çıktı. Dali'nin geçtiği yollardan, baktığı, resmini yaptığı sokaklardan geçtik.
 Git git bitmeyen bi yürüyüş oldu. O kadar da küçük bi yer değilmiş dedik. Dali'nin şekillerinden etkilendiği ve 'Great Masturbator' gibi resimlerinde gördüğümüz asıl  kayalar Cap de Creus denen ve oraların ünlü Tramontana rüzgarını alan başka bi yerde ama biz burda iyiyiz şimdi :)









İnsanın Cadaques'i terketmesi hiç kolay olmuyor. Evet yağmur, rüzgar, soğuk biraz zorladı, arada çıkan güneş kandırdı ama belki  tam da tadını bunlar verdi. Yazın gitsek kalabalığın, sıcağın ve turistlerin içinde bu etkiyi bırakmazdı kesin!

'' Cadaques, this is the place I adored all my life with a fanatical loyalty'' Salvador Dali.









2 comments:

  1. edim, bu dünyadan kopmak, dertlerinden, telaşlarından uzaklaşmak ve dali'nin hayatına dalmak istedim yazını okuyunca:)) ellerine sağlık...figueras'ı çok sevmiştim ama cadaques'i atlamışım...yağmursuz bir ispanya seyahati düşlüyorum artık;)

    ReplyDelete