Monday, August 31, 2015

SPETSES

Yaz tatilimin son haftasını uzun zamandır gitmek istediğim 2 adada geçireceğim için çok mutluyum. Benim için Yunan adalarının her biri minik değerli bir mücevher gibi, hatta minikleştikçe değerlenen.

İstanbul-Atina’nın 1 saat olduğunu öğrenince baya şaşırıyorum. İstanbul-Samsun bile 1.5 saat.
Atina’da Pire limanında 1 gece konaklıyoruz. Pire zaten tam bir gece konaklamalık, limanında şöyle bir yürüyüş yapmalık bir yer. Ertesi sabah uyanıp 1.5 saat sonra Spetses’de olucaz. Liman çok büyük ama bir o kadar da düzenli. Feribotu bulup güzelce yerleşiyoruz. Biz ilk durağın bizim ada olan Spetses olacağını varsayarak yapılan anonsa da aldırış etmeyerek feribot limana yanaşınca bavulları alıp hop indik. O arada bize burası neresi diye soran bi başka turist aileye de gayet rahat Spetses yanlış bilgisini de verdik. Elimizde bavullar bizi karşılaması gereken, üstünde Kabadayi yazılı kağıt tutan Yunan teyzeyi ararken gözlerimiz, o diğer turist aile aceleyle gemiden inip Hydra burası diye bizi telaşla uyarınca, ne olduğunu idrak edemeden gerisin geri atıyoruz kendimizi feribota. İşte böyle başlıyor maceramız…

Terasımızdan Spetses manzarası
Spetses’deki otelimizi çok sevdik. 2. Kattaki odamızın geniş terası beyaz evler ardından deniz manzarasıyla akşamüstü dinlenmeleri için mükemmeldi. Merkezde ama yine de sakin bir sokakta. 4 gece konakladığımız otelde gerçekten kendimizi evimizde hissettik. Ben sabahları Efe ve Fırat uyurken, kalkıp yürüyerek merkezdeki sahile iniyordum. Tek tük dükkanlar açılırken, balık tezgahlarında ilk müşterilere en taze balıklar satılırken, marketlere yeni domatesler karpuzlar gelirken ben Yunan teyzelerle denize giren turisttim. Merkezdeki deniz çok parlak olmasa da orda yaşayan insanlarla bir süreliğine de olsa aynı ritueli yaşamak, onları izlemek, ne konuştuklarını anlamadan dinlemek  güzeldi. Denize kurdukları raylı bir sistem sayesinde tekerlekli sandalyeyle bile gelip denize girebiliyordu insanlar. Bu kadar deniz işlemişti hayatlarına ruhlarına.  Çıkışta ben de markete uğrayıp dayanamayıp mis kokulu domateslerden , pastaneye uğrayıp çıtır çıtır ıspanaklı ve Efe’ye sosisli böreklerden alıyordum. Halbuki otelin kahvaltısı da süperdi. Her sabah değişik bişey pişirip getiriyodu Maria teyze. Benim domatesleri görünce ben sana yaparım domates sen alma dedi. Giderken de bana kekik hediye etti sonra aynı tatlı teyze.
 
Nerde kayık görsem gidip sarılasım geliyor deli miyim?
Spetses’de araba yok. Zaten o yüzden gittik. Sadece motor ya da atv kiralayabiliyorsun ama onlar da 2 kişilik. Ya da bizim yaptığımız gibi sahillere giden botları ya da otobüsü kullanıyosun. Botların geri dönüş saati çok erken. 4.30’da denizden mi dönülür yaw diyip sadece ilk günün panlığıyla bota bindik. Bir de water taxi var, istediğin zaman gidip gelen ama mesafe uzak olunca  pahalı oluyor. Biz otobüs kullandık, dönüş saatleri biraz daha mantıklı, 6.30. Bana kalsa akşam olmadan dönmem ama mecburen hergün odaya dönüp, duş alıp, terasımızda keyif yapıp, şımşıkır giyinip yemeğe indik. Fena da olmuyormuş. Bu ritueli çok seven Mithat’ın kulaklarını çınlatmayı unutmadık. 
Saçlar jöleli, parfümler sürüleli, akşama geçilmeli
Spetses’i özel yapan diğer bir şey de at arabaları. Hepsi tertemiz, tekerlekleri kocaman ve mavi beyaz ya da kırmızı boyalı, nasıl oluyosa hiç koku yok. Adanın belli başlı yerlerine at arabasıyla gidebiliyosun. Mesela biz otobüsle gittiğimiz yakınca bi plajdan geç vakit at arabasıyla döndük. Çok güzel, çok romantik ve eğlenceli.  Akşamları at arabasının kenarına fenerler takmışlar ve mum yanıyo içlerinde. Ben bayıldım tabii buna. Keşke bizim İstanbul’daki Prens adalarımızda da böyle tertemiz at arabaları olsa diye düşünmeden edemedim. Spetses limanından  sağa ve sola doğru denize paralel upuzuuun bir yürüyüş yolu var taverneların da olduğu. Bu yolda da at arabaları gidiyor ve onların nallarının  çıkardığı farklı ritimler eşliğinde yürümek de çok güzel.
Kalispera, gidelim geri limana
 
Spetses limanında gezinti
Bir akşam yemeğimizi bitirmiş geri yürürken, adanın elektrikleri kesildi. Birden her yer karanlık oldu, sesler azaldı. At arabaları mumlarını yaktı. Düşünün uzağa doğru bakınca karanlıklar içinden mum ışığıyla, nal sesleriyle ve siyah siluetiyle yaklaşan at arabaları ve yine insanlar sadece siyah birer karartı…birden başka bi zamana ışınlanmış gibi olduk. Büyülü bir zamandı ışıklar gelene kadar:)
 
Limandan sağa doğru yürüyünce yaklaşık yarım saat sonra eski limana varıyorsun. Sorsan 10-15 dakika derler ama değil. Orada 2 akşam 2 güzel restoranda yedik. Tarsanas reservasyonsuz gittiğimiz halde ufak balkonunda bize yer açtı. Didem’in tavsiyesiyle gittiğimiz CarlOff’a reservasyon yaptırdık ve antin kuntin Yunan mutfağının da lezzetli olabileceğini gördük.
Carloff tek f mi çift f mi iddiasını ben kazandım :)
 Limandan  sola doğru yürüdüğünde de yine uzun bir yol var deniz kenarında. Adanın en eski tavernalarından birine niyet ettik ama olmadı, biz de sahile masa atan şirin bi tavernada yedik çakıllara basa basa. Bu arada Çipura ve Çipras ikilisi baya bi espiri malzemesi yapılıyor. Beni üzen bi konu ise sardalya olmaması. Yerini de hiçbişey tutmuyor ki ... Barbun ve kalamarda teselli bulduk. Bir de reçina şarabı yok. Uzo, bira ve beyaz şarap gırla.
Spetses’in denizi beni çok etkilemedi. Çok daha güzel, berrak, mavi denizlere girdim diğer adalarda. Belki bakir koylara ulaşamadığımız içindir.Sonuçta biz yüreğimizin değil  otobüsün gittiği yere kadar gittik :) Eminim çok daha güzel plajları vardır.
Ada yeşil, zeytin ağaçları, çam ağaçları mis gibi. Zaten ilk adı  ‘pine tree island’  imiş. Spetses ise aroma demekmiş. Island of Aromas…
Şimdi  size kısa kısa bilgiler verip daha sonra sizi  Hydra adasına davet ediyorum.
Kaldığımız otel: https://www.niriides-spetses.gr/. Giderseniz büyük teraslı odayı tutun derim.
Gittiğimiz plajlar:
Agios Mamas: Benim sabah otelden yürüyerek gittiğim plaj. Kahvaltı öncesi yüzmk için güzel.
Zogeria'da zeytin ağacının gölgesinde mutlu bir Fırat


Zogeria: Botla ulaşılan plaj. Deniz, çakıl sahil ve hemen arkasında zeytin ağaçları. Büyük bir zeytin ağacının gölgesinde uzandık. Tekneler de yanaşabiliyor. Tavernası güzel.
 















Yemek üstüne içilen Greek coffee  
Anargyroi: En sevdiğimiz plaj bu oldu.2 kez geldik otobüsle. Uzunca bir sahili var çakıl.  İskele olması hayatımızı kurtardı. Bo bol denize atladık ve slow motion filmler çekerek atlayışlarımızı ölümsüzleştirdik. Buradaki taverna da çok güzel. Çam ağaçlarının gölgesinde masalar ve yemeğin üstüne ‘please allow me to  have coffee on me’ diyen tatlı garsonlar.  


Buralarda Türk turist yok :)
 









Atlamaktan yorgun düşmüş Efe

















Paradise'de parti moduna girince tokalandık:)
Paradise: Her adanın olmazsa olmaz plaj adı. Çeşme’deki Paparazzinin ilk halini hatırlattı bana. Müzik var. Restoranı şık.En güzeli  plajdan at arabasıyla rüzgarlı rüzgarlı dönmekti.

 

 



Bu tatilin vazgeçilmez eğlencesi iskeleden atlamak ve slow motion çekimler yapmaktı. Videolar burada hızlanıyor sanırım yine de 1-2 güzelleme ile bitiriyorum:
 
 

1 comment: