Monday, August 31, 2015

HYDRA

 
Ve işte benim minik mücevherim. Hoş metrekare olarak Spetses'den daha büyükmüş. Ama hissiyat olarak benim için avuç içi kadar mutluluk yeter tadında. Atina jet sosyetesinin takıldığı ada bilgisini kulağımın arkasına atıyorum. Zira bu ada benim için Leonard Cohen'in adası demek. Onun şarkıları, şiirleri, sesi kadar güzel olmalı, dingin olmalı, uzak olmalı, seni kopartmalı, uçurtmalı...

Hydra adasında motorlu hiçbir taşıt yok, motosiklet ve atv dahil. Sadece deniz ulaşımı, eşekler, katırlar ve ayaklarımız  var. Bu bile yeter insanın gitmek istemesine di mi?
Hydra'ya hoşgeldik.
Efe'nin klasik pozu olmazsa olmaz.

Feribottan indiğimizde otelden yardımcı biri elinde el arabası gibi tahtadan bir çekecekle geldi, bavulları içine atıp yürümeye başladık. İlk otelimiz ada merkezinde. Biraz yürüyüp, biraz merdiven tırmandıktan sonra varıyoruz. Minik balkonundan Hydra'nın bembeyaz evleri ve deniz gözüküyor. Mütevazi bir pansiyon ve uygun fiyatlı. Bavulları bırakıp kendimizi en yakın denize atma hevesindeyiz.

Yerden yatan mavi el arabaları çok iş görüyor taşımacılıkta.


Kaş'ın kulaklarını çınlattık.
Oracıkta öğreniyoruz ki, yürüme mesafesinde kayalardan atlayabileceğimiz bir yer var. Efe eşeğe binmek istemiyor. Nitekim önce hevesli olan ben de daha sonra turistik eğlence gibi eşeğe binmeye pek sıcak bakamıyorum. Yerli halkın köyler arası ulaşımda taşımada kullanması gibi değil ki, yürürüm n'olcak. Eşekleri çok güzel, bi de begonvillerle süslemişler, isim de vermişler, gel de bin. Uzaktan sevmek aşkların en güzeli deyip yürüdük Spilia denen kayalıklara. Zaten çok yakınmış. Hemen limanın soluna doğru biraz yokuş çıkıyorsun, sonra merdivenlerle kayalara iniyorsun.Teras   gibi yan yana bir sürü kayalardan oluşmuş bir  plaj. Kayalar müthiş, kocaman, dümdüz, kaygan değil,  insanlar üzerlerine uzanmış. Hiç beklemiyordum, okumamıştım. Çok güzeldi, derin maviye direkt atlıyosun ya da merdiven var :) Bu yaz bende tekrar başlayan Kaş özlemimi gidermeye anlaşılan Hydra niyetlenmişti.  Efe ve Fırat baya yüksekten atladılar, Efe çok eğlendi, yoruldu.
Terasın üstlerine kurulan bi kaç tane restoran ve bar var. Sonradan bizim otele ait olduğunu anlayacağımız Sunset restoranına ancak 2 gün sonrası için yer ayırttırıyoruz.
Spilia kayalıklarında günbatımını bekliyoruz.



Günün sonunda yüksekte, bir ufak masada, bira eşliğinde güneşin batışını seyrediyorduk. Hydra hayallerimi  boşa çıkarmamıştı :)


Hydra'nın merkezi dar sokaları, şık tavernaları,  deniz kenarı boyunca cafeleri ile çok canlı çok tatlı. Gözümüze kestirdiğimiz bir tavernaya oturuyoruz. Ama  Efe hemen yanındaki İtalyan restorandan pestolu makarna istiyor. Ve bu isteğimize hem İtalyan hem Yunan tabii ki deyip dünyadaki  tek amaçları Efe'yi mutlu etmekmiş gibi davranıyolar.
Efe: Annemle babam restoran bakınırken ben perstoyu gözüme kestirdim çoktan.
 O gece her sene 2 gece olan yıldız kayması şenliğinin ilk günü. Ancak Hydra'nın ışıkları ve bizim yorgunluğumuz bu şöleni görmemize izin vermiyor.

Ertesi sabah bavullarla limana iniyoruz. Bizim otele gidecek olan 'water taxi' i bulup biniyoruz. Bu su taksilerinin diyeyim bi karakterleri var sanki Cars filmindeki arabalar gibi konuşuyolar, yan yana bekleşirken kıpır kıpırlar, biri gitti mi sırayı bozmadan yanaşıyolar. Kırmızı renkleriyle adanın vazgeçilmez yerlileri :) Otelin bulunduğu koya doğru giderken denizin ortasındaki minicik adacıklar üzerine kondurulmuş bembeyaz ufak kilisecikler dikkatimi çekiyor.
Karşınızda Hydra'nın kırmızı çizgi film kahramanları
Kim gider o denizin ortasındaki kiliseye acaba?
 
2 gece kalacağımız otel, merkezden uzakta Plakes denen plajdaki tek otel. Adı Four Seasons ama zincir olanla ilgisi yokmuş. 4 mevsimin adıyla 4 tane süit odaları ve daha sonra eklenen ay ve güneş isimli 2 odasıyla minik bir butik otel. Bizim odamızın adı Sonbahar. Balkondan bakınca gördüğüm manzara: Önümde çam ağaçları ve geniş bir deniz, solumda zeytin ağaçları ve dağlar. Dağların yamacında eşeklerin yaşadığı, yiyip içtiği sarı otlak alan. Sağımda minik iskele ve tepede tek tük evler ve patika yollar. Gerçekten gözünün, gönlünün akıp gittiği bi manzara.
Karşıdaki sarı otlak benim arkadaşım eşeklerin evi
Balkonda keyif. Arkada görülen 3'lü dağcık grubu Hydra'nın simgelerinden.

Koydaki tek otel olunca ve ilk botlar 10.30 civarı gelince sabah 3-5 kişiyle birlikte denizin doğanın tadını doyasıya çıkarabildim. Kahvaltı öncesi iskeleye ufak bi yürüyüş yapıp, ısınıp sonra denize girmek gibisi yoktur benim için. Sabah rituelime adanın eşekleriyle selamlaşmak da girdi burda. Otlaktaki eşekler gerçi çok boğuk ve hüzünlü anırıyolardı ama inşallah bu sadece onların ses rengiydi ve aslında mutluydular. Denize girip biraz yüzüp uzaktan sahili, dağları, evleri, ağaçları insanları  seyretmeyi de severim. Dağların içinden geçen, köyleri birbirine bağlayan patika yolda eşeklerinin üzerine yan yan oturmuş köylülerin sabah sabah nereye gittiklerini de merak ettim.

Plakes plajı adanın popüler yerlerinden biri. Dolayısıyla gün içinde kalabalıklaşıyor. Aslında bize mi denk geldi bilmiyorum ama denizi de öyle çok temiz, kristal berrak dedikleri gibi değil. Nitekim biz iskele tarafına gidip, sağındaki kırmızı taşlı minik koydan girmeyi tercih ettik.

Otelin tavernası denizin hemen yanında koydaki tek yeme içme mekanı. Kahvaltıyı da burda veriyolar ve istediğin saatte :) Herşey bu kadar elinin altında, rahat, sakin, güzel olunca başka bi yere gitmek istemedik. Öğle yemeğini de burda hergün çıkan değişik menülerle keyifli keyifli yedik. İlk akşam Spilia kayalıklarından seyrettiğimiz günbatımı, Plakes koyunda da çok seyirlik.
Alman turistlerden kaptığımız trik: foto makinasında lensin önüne güneş gözlüğünün camını daya:)
İlk akşamüstü minik koyumuza gidip ailecek denize girdik ama Efe'yle ben denizden çıkmak istemedik. Solumuzda güneş battı, hava ağır ağır kararmaya, renkler kırmızı pembeden gri maviye dönmeye başladı. biz Efe'yle hala denizde, Fırat kıyıda, sadece üçümüz minik koyumuzda havanın kararması hiç umurumuzda olmadan anın tadını çıkardık. Efe ilk defa karanlıkta denize girdi ve hoşuna gitti.  O akşam otelin tavernasında çok güzel bir yemek yedik. Rüya gibi bir gece yaşayacağımızı  henüz bilmiyorduk.
Hava kararıyormuş neyleyim :)
O gece yıldız kaymasının 2. günüydü. Yemekten sonra beklentisiz bi şekilde sahile inip şezlonglara uzandık. Bu sefer etrafta ışık çok çok azdı ve yıldızlı gökyüzü yorgan gibi üstümüzdeydi. 1 kaydı 2 kaydı sen gördün ben gördüm derken saatler geçti. Üçümüz birden aynı yıldızın kaydığını görünce Efe yatmak istedi. Biz de odanın ön terasındaki şezlonglara uzandık Fırat'la. Bu gece uyunmazdı. Üzerimize pikeyi çekip gökyüzünü seyre daldık. Ben ömrü hayatımda bu kadar güzel ve çok yıldız kayması seyretmedim. Bir de üstüne uzaktaki koyunların zillerinden ve denizden gelen müzik eklendi ki  tam olsun. Senenin bu 2 özel gecesini bundan sonra takip etmeyi ve ışıksız bi yer bulmayı unutmayın derim.

2 gün Plakes koyundan çıkmayınca, 3. son günümüzde Yunus Emre misali ''Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın''  dedim kendime ve Efe ile Fırat'ı bırakıp yollara düştüm. Hydra merkez ile Plakes arası yürüme mesafesi 1 saat kadar. Ya dağların içinden trekking misali gidiyosun ya da denize paralel ama yine yüksekten, patika yol üstünden. Bu toprak yol ayrıca eşeklerin de rotası :)
Patika yolda solum deniz, önüm köyler...
 
Kamini köyünün sakinleri kayıklar.
Ben ikinci yolu seçtim, solumda müthiş deniz manzarasıyla çeşitli koylardan geçerek Kamini balıkçı köyüne kadar yürüdüm. Bu mesafe yaklaşık yarım saat çok keyifli manzaralı bir yol. Aralarda yine kayalardan atlayarak tekneden denize girme derinliğini veren gizli cennetler gördüm. Kamini'de ben de kayalardan cup deniz yaptım, biraz dinlendim. Leonard abinin evi buralarda bi yerlerde mi acaba diye düşündüm. Kamini'den kalkan botlarla ve bu sefer tek yolcu bendim tekrar kendi köyüme döndüm. Diyeceğim Hydra'da yürünecek bir sürü güzel yol da var.
 

Beni bu  manzaralar eşliğinde yürüten ayaklarıma sağlık :) 

Hydra'dan akşam vakti bir feribotla ayrıldık. İyi ki gelmişiz dedik.
Merak etme Hydra'cım, seni mücevher kutumda saklayacağım :)
Spilia kayalıklarından atlayan cersur yüreği aşağıda seyredebilirsiniz.( Slow motion çektim ama buraya aktaramadım)

 


 











1 comment: