Monday, December 3, 2012

Bir Pazar sabahı, Bir Pazar akşamı



Bu sabah hava daha tam aydınlanmadan Efe geldi yanıma sokuldu.Dün gece kitabımı okurken çok güzel sızmıştım, Efe'ye sarılıp uykuma devam ettim bi süre daha. Sonra Efe sıkıldı ve kalktı. 5 dakika sonra ' anneee dışarıyı bi görsen her yer bembeyaz, arabaların üstü kar kaplı ' sevinciyle geri geldi.  Şimdi dedim çocuk olsan anında fırlar çıkarsın kartopu oynamaya, tüm çocuklar da çıkar zaten. Oğlumun sevincini paylaşmak için kalktım baktım pencereden, gerçekten çok güzel görünüyordu. Ağaçların çıplak siyah dallarının yanına beyaz çizgiler çekilmiş bir resme baktım bir süre.

Efe'nin penceresinden seyrettiğimiz manzara
 Fakat ortalıkta hiç çocuk yoktu. Yine köpeğini gezdiren yaşlılar, yine bisiklete binen veya koşan deliler sokakdaydı. Sabah biraz erkendi gerçi ya yine de tuhaf geldi. Biz de Efe'yle kahvaltıdan sonra giyindik kuşandık çıktık kartopu oynamaya, baba da birazdan bize katılınca daha neşelendik. Gerçi sonlara doğru cozutup kavga ettik ve şu sonuca vardık Fırat'la: Çocuk çocukla oynamalı, ana babayla bi yere kadar. Yeni mahallemizde henüz, zilini çalıp aşağı çağıracak bir pabuciyarla tanışmadık. Gel de elin isviçrelisine anlat 'ev alma komşu al' diye!


Alandaki tek krepçi ilk krepi de yapamadı yaktı attı desem!
Günün ikinci kısmı ise Fırat'ın bizim için planladığı süprizdi. Pablo'yla ilk uzun yolculuğumuzu da yapıyor olacaktık. (Pablo'nun isim babası Emre'ye sevgiler). Süpriz Basel'e 2 saat araba mesafesindeki Lozan'daydı. Öncesinde ise şehri görürüz, büyük ihtimalle kurulmuş olan
 'Christmas Market' da sosis yeriz, tarçınlı sıcak şarap(vin chaud) içeriz ısınırız dedik. Sonuç tamamen bir hayalkırıklığı oldu. 'Loser Lozan' bize sadece krep verdi.




Gelelim süprize :)
 'Lousanne Opernhaus'dan girince bile mutlu oldum. Ve 'Red Bull Flying Bach' afişini görünce bak ya dedim ailemizdeki bütün turnaları gözünden vurmuş baba. Efe ekrandaki reklamda kafa üstü fırfır dönen abileri  görünce bayağı heyecanlandı, hoşuna gitti. Fırat çoook önce böyle bir gösteriden bahsetmişti, ilgimi de çekmişti ama bahsettiği zamanda asılı olarak kaldı, unuttum gittim. Meğer kapalı gişe oynuyorlarmış da Fırat Bey Ekim'de almış biletleri :)

Opernhaus yolunda rastladım bir kadına


Kırmızı halı kaplı merdivenlerden balkona çıkarken İstanbul oldum ve bir şehrin güzel, tarihi bir opera binasına sahip olmasını kıskandım. Mesela Basel'de de görkemli bir opera binası yok ve bu bir eksiklik duygusu yaratıyor bende burda yaşarken.

Gösterinin başlamasına vakit var, fuayeye gidip Fırat'la birer prosecco içiyoruz . Keyfimiz çok yerinde, süprizlerin kralına teşekkür öpücükleri konduruyoruz Efe'yle.
Prosecco ile prostlaşırken
Sahnenin sağında kuyruklu piyano, solunda eski zamanlardan klavsen. Ortada kare bi sahne ve üstünde birbirine bakan 2 adet kırmızı boğa. Ve Flying Bach başlıyor....

Hadi artık başlasın alkışının öncüleri olmaktan gurur duyarız.
Flying Steps adıyla Almanya'da 2 arkadaş kuruyolar grubu. Arkadaşlardan biri Bilecik doğumlu Amigo adıyla bilinen Kadir Memiş. Şimdi 9 kişiler. 4 kez dünya breakdance şampiyonu oluyorlar. Sonra, soldaki kuyruklu piyanoyu çalacak olan opera direktörü abi C. Hagel diyor ki 'Gençler gelin klasik müzikle ( yüksek sanat) breakdance'ı ( sokak sanatı) birleştirelim.' Ve böylece flying Bach doğuyor. Her bir notayı (ki bu notalar yuvarlanarak, tepe taklak akıyor) dansın içinde el kol bacak kafa hareketiyle hissediyosun. Sonuçta gerçekten breakdance çok yakışmış Bach'a diyorum :) 70 dakika boyunca harika dans ediyorlar, resmen bir hikaye anlatıyorlar, kareografa da bayılıyorum.


Hikayelerini merak edenler için ise  www.flying-steps.de de herşey var.

Yemiş olduğumuz krepler eriyince çıkışta breakdance denemeleri yapa yapa Mc.Donalds'a gidiyoruz. O da güzel :)

Yazının sonunda size tavsiyem izlemek istediğiniz birşey varsa, onun ayağınıza gelmesini beklemeyin, siz ona gidin. Çok daha keyifli oluyor!

5 comments:

  1. yalniz bir düzeltme yapicam tabii ki:

    Ortada kare bi sahne ve üstünde birbirine carpan 2 adet kırmızı öküz. Ve başlıyor....

    ReplyDelete
  2. edim yaaa, özlettin kendini, ne güsel yazmışın, sizinleymişim gibi hissettim okurken...
    isviçre'ye geldiğimizde de kar yağsa, oynasak:) koşan delilere kartopu atsak?
    pablo'yu merak ediyom, yoncaların köpeğinin adı da pablo!
    bravo dedim kadir memişlere, çok hoşuma gitti gösterileri, ağır internete rağmen merakla seyrettim.
    bey bize de bi sürprizler düşünüyordur herhalde? oralara kadar gelmişken..., tavsiyenize uyup;)

    ReplyDelete
  3. gizli teoman hayraniDecember 5, 2012 at 5:02 AM

    bu güzel blog'da benden de bahsedilmis olmasi beni cok duygulandirdi. tesekkürler Sebo.

    lozan'da christmas market olmamasi normal, cünkü bu alman kültürüne has bisey. "ee, peki colmar, starsbourg" dediginizi duyar gibiyim. ama orasi da fransa'dan cok elsace. bunu da unutmayalim ;)

    ReplyDelete
  4. çok güzel yazmışsın Şebo'cum. Flying steps' de çok hoşuma gitti. öptüm sizi.

    ReplyDelete